İNSAN OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Çok iyi tanıdığım ve akrabam olduğu için vazgeçemediğim bir insan bir gün bana şöyle demişti.

”Ben çok iyi bir insanım.Çünkü hayatımda kimseye zarar vermedim.Kimsenin arkasından konuşmadım.Kimseye iftira atmadım.Kendi halimde yaşayıp gidiyorum.Tek istediğim hayatıma müdahale edilmemesi ve benden de bir şey beklenmemesi.’’

Sonra gitti.Bir daha gelmemek üzere bizi terk etti.Nedenini anlayamadık.Çok üzüldük.Ve ben bu söylediklerini çok düşündüm.

Corona dönemi kimseyi umursamadı.Deprem oldu yine kimseyi umursamadı.Çünkü o insanlar için hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ama insanlardan çok şey bekliyordu.Onu önemsemelerini, o kibar olmasa da ona saygı göstermelerini, depremde onu aramalarını bekliyordu.Ama umursamadığı o insanlar onun nerede olduğunu bile sorgulamadı.

Evet insanlara zarar vermemeliyiz.Yaptıkları lüzumsuz davranışları da umursamamalıyız.Ama zor durumda kaldıklarında yardım etmezsek, hal hatır sormazsak, o zaman gerçekten iyi insan olabilir miyiz?

Benim düşünceme göre, zor durumda olduğunu gördüğünüz ama başınızı çevirdiğiniz her insandan ruhunuza farkında olmadan bir çentik alıyorsunuz.O çentikler sizi yalnız ve ağır bir ruha dönüştürüyor.O saatten sonra bedeninizin taşıdığı ruh insan olmuyor.

Depremde ölen vatandaşlarımız için başsağlığı diliyorum.Hala göcük altında kurtarılmayı bekleyenler içinde dua ediyorum.Allah yardımcıları olsun.

Sevgiyle kalın…..

BENİM KADAR GERÇEK

Dubai’ ye geleli 4 ay oldu.

Alıştım mı? Birazcık. Mutlu muyum? Ülkemi, annemi, arkadaşlarımı çok özlüyorum. Kolay mı ? Hayır kolay değil.

Cidden farklıyım. Bunu hissediyorum. Bizim ülkemizde karşındakine yediğin şeyden ikram edersin. Burada karşılıksız bir şey verecek olsan. ”Neden veriyorsun? Bir şey mi istiyorsun? Doğum günün mü?” diye soruyorlar?

Dubai’de bir gün kendime şu soruyu sordum.”Ben böyle olduğum için mi benim, ben olduğum için mi böyleyim.” Anlayacağınız kafam fena karışık. 🙂

Bu taraflarda herşey dijital. IT, kod yazılımı konularında çok fazla çalışma var. Bende gelişmelerden haberdar olabilmek için okuyorum. Sanırım okumayı fazla kaçırdığım da oluyor. Son zamanlarda,” İngiltere’ de insanların ellerine yerleştirilen çiplerden Kur-an yüklü olanları yapsalar burada ne kadar iyi satar.”diye düşünmeye başladım.

Düşünsenize adam camiye gider.Elindeki Kur-an yüklü çipi açar. Karşısındaki hologram ona Kur-an’ ını okur. Veya çipindeki cami hocası hologramı çıkıp ona namaz kıldırır. Burada olursa hiç şaşırmam.

Alaaddin’ in sihirli lambasını Birleşik Arab Emirliklerinde gerçeğe dönüştürebilirler. Hologramdan hafız veya emir çıkar . Cidden bu hikayeyi uydurup anlatan kişi geleceğe gidip gelmiş olabilir.

Merak edip araştırdım. Tüm bu olağanüstü masalların kaynağı, Süryani anlatıcı Yusuf Hanna Diyab diye biriymiş.1688-1763 yılları arasında Suriye’ de yaşamış. Böyle büyük bir hayalgücü için o dönemki Suriye’ nin bayağı ilginç bir yer olması gerektiğini düşünüyorum.

Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle,

Sevgiyle kalın.

KIRK KİLİT

İnsan yurtdışına yerleşince, alışma süreci bayağı zorlu oluyor. Bu yüzden mi bilemiyorum. Burada zaman çok hızlı akıyor.

Bir bakıyorum sabah.Bir bakıyorum akşam olmuş. Ekim,Kasım derken aniden Aralık gelmiş.

Zaman bu kadar hızlı geçince panik oluyorum.Son sürat 3 ay geçmiş ve ben yapmayı düşündüğüm hiçbir şeyi yapamamışım.

Belki bu benim aceleci kişiliğimle ilgilidir. Herşey hemen olsun istiyorum.Hemen akıcı İngilizce konuşayım. Hemen işe gireyim.Hemen hemen her şey hemen olsun. Olmuyor işte. Herşeyin olması için tamamlaması gereken bir süreç var. Ben ne kadar acele edersem edeyim. Zamanı gelmeden olmuyor.

Gerçekten çok zorlandığım zamanlarda, eğer o an için durumumu değiştirme şansım yoksa direnmek yerine kabullenmeyi seçmişimdir. Bu sorunun ortadan kalkacağı anlamına gelmese de bir süre için daha sakin düşünmemi sağladığından iyi gelmiştir. Bu durumda önce şu anki olumsuzlukları kabullenmeliyim.

Kendime yatırım yapmalıyım. Zor durumdan çıkmamın ve psikolojimi kurtarmamın en iyi yolunun yeni ve eğlenceli bir şeyler öğrenmek, spor yapmak, bol bol sevdiğim şarkıları dinlemek, bloğumu yazmak olduğunu da daha önceki deneyimlerimden biliyorum.

Bir de iyi masaj yaptırabileceğim normal fiyatlı bir yer bulmalıyım. Çünkü ben strese girince kitleniyorum. Şu anda da kesinlikle ruhuma ve bedenime kırk kilit atılmış gibi hissediyorum.

Böyle zamanlarda sadece komedi dizileri izliyorum.Bunalım filmi, psikolojik gerilim dizisi gibi şeylere bulaşmıyorum. Daha da bunalıp, mideye darbe almaya gerek yok diye düşünüyorum. Malum benim bütün stresimin acısı midemden çıkıyor.

Bu zamana kadar bildiğim en iyi stresi azaltma tekniği, her düşündüğüne inanma olmuştur. Ben böyle zamanlarda hep kötü senaryolar üretiyorum.Kafamda durmadan kuruyorum. Bu da yalnız kaldığımda korkmuş, güvensiz ve çaresiz hissetmeme neden oluyor.

Kimse sana sormasa da arada kendine sormalısın? Nasılsın? Sonra cevaplamalısın.”İyisin iyisin.Daha da iyi olacaksın.”Böyle yapınca deli olmuyorsun. Zaten kimselerde seni görmüyor. Ben böyle yapınca işe yarıyor.

Sıkıştığımda kurtarıcı aramıyorum. Bana kendimden başka kimsenin yardım etmeyeceğini biliyorum. Güç benim içimde, sadece harekete geçirmek için kendime biraz elektrik vermeliyim.Tabii ki mecazi anlamda 🙂 Burada kendime ”Sorumluluk al.Ayağa kalk.Ne istediğine odaklan. Şikayet etme. Mağdurum ben mağdurum.demeyi bırak.” diyorum.

Hayatımda sağlıktan sonra en önemli şeyler anlam ve amaçtır. Birileri için anlam ifade etmek.Bir amacımın olması bunlar beni hayata bağlıyor. Bunu da aşacağım. Ve nasıl atlattığımı sizlerle paylaşacağım.

Sevgiyle kalın….

This entry was posted on 1 Aralık 2022. 1 Yorum

ASLA ASLA DEME

Size hayatınızla ilgili bir kaç sır vereceğim.

Aslında hayatımızın %80′ i bilinçaltımız tarafından yönetiyor.Yani bilinç dediğimiz şey buzdağının görünen kısmı.Bilinçaltınızda ise sizin bile bilmediğiniz derin sırlar gizli.

Zaman zaman hepimizin hayatında ”Ben bunları nasıl yaptım?” dediği dönemler oluyor. Ne kadar kontrollü, mükemmel, irade sahibi bir insan olursanız olun, dönem dönem bilinçaltınız size kontrolünüzde olmayan tuzaklar kuruyor.

Şöyle diyebiliriz;düşündüklerimizin ve yaptıklarımızın hepsi olmasa da bir çoğu bilinçaltımıza kodlanmış durumda.

Çocukluğunuzdan ailenizden getirdiğiniz aşamadığınız korkularınız vardır mesela.Veya öğretmeninizin yaptığı çok küçük olduğunuz için anlamlandıramadığınız bir suç.Bir arkadaşınızın size küçükken gösterdiği kötü bir davranış.Tüm bunlar gizlice bilinçaltınıza yerleşti.Sinsice tetikleyicisini bekliyor.

Örneğin, bir insan önemsiz bir olaya veya kişiye aşırı tepki veriyorsa ya da tepki vermesi gereken yerde tepkisiz kalıyorsa şifrelerini bilinçaltında aramalıdır.

Herkes hayatında bir defa kendine ”Gerçekten benim özgür iradem var mı?”diye sormuştur. Verdiğim kararlar bana mı ait? Beni yönlendiriyorlar mı?Teknoloji devleri tarafından yaşamıma ne kadar müdahale ediliyor?

Dünyanın her yerinde bununla ilgili bilimsel deneyler yapılmış.Sonuçta insanların eylemi düşünmeden yarım saniye önce hareket ettiğine, doğru hesaplar ve teknoloji ile olaya bakıldığında 6-7 saniye önce bir insanın ne yapacağının bilinebileceğine karar vermişler. Bu bayağı ürkütücü, yapacağım her şey önceden belliyse ve yönlendiriliyorsam kararlarımdan ne kadar sorumluyum? Bu konuda Penfield ve Libet’ in deneyleri benim bayağı ilgimi çekti.Merak ederseniz bir bakın derim.

Dubai’ den sevgilerimle, mutlu ve özgür kalın……

Yeşil Papağanların Ülkesinde

Daha önce hiç fıstık yeşili papağan görmüş müydünüz? Ben görmemiştim.

Bu Dubai’deki üçüncü ayım. Kısaca hissettiklerimi ve gördüklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yalancı ama göze hoş gelen muhteşem bir manzara, (zaten bir süre sonra gözünüze normal gelmeye başlıyor.)

Gökyüzünde uçan yeşil papağanlar, kargalar ve popolarını kaldırıp uçmaya tenezzül etmeyen, yerde zıplaya zıplaya dolaşan arsız Hint Mayna kuşları. (Bu kuşlar ağzınızdaki yemeğe bile göz dikiyorlar. Açıkçası lokmamı kapacaklar diye korkuyorum.)

Zengin Hintliler, Çinliler, Ruslar ,Avrupalılar; Onlar için yatacak yer ve karın tokluğuna çalışan Sri Lankalılar, Filipinliler, Taylandlılar, Afganlar, Pakistanlılar ve diğerleri.

İnşaatlarda 50 derece güneşin altında çalışırken, eriyip buharlaşacaklar diye düşündüğüm gariban göçmenler. Oldukça kötü muamele gören çocuk bakıcıları.

Ayaklarına elleriyle aynı muameleyi yapan Araplar. Garip Arap terlikleri.

Bir restorana gidip, Çinli, Mısırlı, Malezyalı, Hintli, Endonezyalı hep beraber yemek yiyebiliyor olmak.( Bu cidden fıkra gibi.)Ve işaret dilinde üstat seviyesine ulaşmak 🙂

Elektrikli arabalar, bisikletler ve hayatınızda hiç görmediğiniz kadar gelişmiş elektrikli scooterlar.

Ferrari, Pagani Zonda, Bugatti, Audi R8, Lamborghini ve Porsche gibi arabaları her yerde görebilmek. Hatta ”Bari Taksi ve polis arabası yapmasaydınız , günah be kardeşim.” diye düşünmek.

Bunalım ve yemek çeşitliliği nedeniyle 1 ayda 5 kilo almak.

Milyon tane telefon App’ i indirmek zorunda kalıp, en sonunda hepsini birbirine karıştırmak,

Kaybolmak, sonra tekrar kaybolmak ve tekrar kaybolmak.( Adamlar her yıl deniz doldurmuş. Gittiğim yer Navigasyonda kara parçası değil deniz görünüyor. Sanırım güncellemeden daha hızlı doldurma yapıyorlar.)

Sıcaktan pişik atmak, donuna kadar ter içinde kalmak.

Denizin dışarıdan daha sıcak olması, serinlemek için denizden çıkmak.

Nefesin havadan daha serin olduğu için ağzından buhar çıkması,

İnsanların ne isterse giymesi, kimsenin umursamaması,

Eğer yaratıcı gücün ve çalışma hevesin varsa, sonsuz iş imkanı,

Bir artı birler , iki al bir ödeler, promosyonlar, kadın geceleri,

İleri teknoloji, zeka, doğru insan seçimi ve paranın nelere kadir olduğunu görmek,

Daha yazacak çok şey var. Ama onlar bir sonraki sefere, merak edin çünkü oldukça ilginç bir yazı olacak.

Sevgiyle ve neşeyle kalın.

Hayattan keyif almak için at, kurtul, ferahla!

Ne zamandır düşündüğüm ancak bazı nedenlerden bir türlü başlayamadığım yazımı nihayet yazıyorum.

Şöyle bir durum hayal edin. Evinizde yıllardır biriktirdiğiniz bir türlü atmaya kıyamadığınız bir sürü şey var. Mini mini, cıvıl cıvıl bir Japon kadın geliyor. Evin içinde pıt pıt serçe gibi baştan sona dolaşıyor. Sonra sihirli bir değnek değmişçesine size bütün gereksiz şeyleri attırıp, evinizi enerjisi yüksek ve mutlu bir ev haline getiriyor.

Böyle biri var. Bu kadının adı; Mary Kondo, kendi geliştirdiği yöntemin adı da; KonMari Metodu. Ben kendisini rastlantı sonucu keşfettim. Meğer 30 ülkede bestseller olan bir kitabın yazarıymış. Kitabın adı ”Life Changing Magic of Tidying (Düzenlemenin hayatı değiştiren sihri)

Netflix’ de Mary Kondo’nun düzenleme teknikleri ile ilgili bir belgesel serisi var. Bende kendisini bu şekilde keşfettim.

Mary Kondo, genelde çok zengin insanların evine düzenlemeye gidiyor. Çünkü, verdiği hizmete dudak uçuklatacak bir fiyat koymuş. Eve giriyor dolaşıyor. Sonra her odada dolapları ,çekmeceleri ortaya döktürüp, birde büyük çöp getirtiyor. ”Şimdi tek tek her birini elinde tut ve sana mutluluk hissettirip hissettirmediğine, enerjisine bak.”diyor. Kısacası gereksiz ne varsa attırıyor. Ben, tam bu noktada içimden şöyle geçiriyorum. Keşke beni üzen ve hayatımda gerekli olmayan insanlara bu yöntemi uygulayabilsem. Çabuk bir çöp getirin bana , insan boyutunda olsun 🙂

Tabii evimde atmaya kıyamadığım gereksiz yer kaplayan milyon tane şey var. Yapabilsem Mary Kondo’yu çağırır mıydım? Kesinlikle çağırırdım. Çünkü kadın işinin hakkını veriyor. Gördüğüm en akıllı ev hanımı ve artık yazar. İnsanın kendini ve yeteneklerini bilmesi kadar güzel bir şey yok.

Mary Kondo ile yaptıkları röportajda ”Ben çocukluğumdan beri düzenlemeyi çok severdim.” demiş.

Sonuç olarak, sevdiğiniz şey üzerine çalışmak, daima başarıyı getirir. Ayrıca, sıradan insan veya sıradan iş diye bir şey yoktur. Yaptığınız işi de, kendinizi de sıradan olmaktan çıkaran sizsiniz.

Benim tavsiyem, gelin kafamızdaki bize engel olan düşünceleri, biriktirdiğimiz olumsuzlukları, evimizdeki gereksiz eşyalarla birlikte atıp kurtulalım.

Sevgiyle kalın ve bana yorum yazmayı unutmayın…….

This entry was posted on 2 Ekim 2022. 1 Yorum

KELEBEK ETKİSİ

Dubai’ ye geleli neredeyse iki ay oldu. Anlatacak çok fazla konu birikti. Baştan uyarayım. Dubai’ ye sakın yaz aylarında gelmeyin. Sıcak dayanılmaz ve cidden çok sıkıcı.

Öncelikle, burada kutuya konmuşum hissini hala üzerimden atamadım. Youtube’dan ödüllü bir kısa film izlemiştim. Adı: Room 8, mutlaka izleyin. Burada kendimi o kibrit kutusundaki adam gibi hissediyorum. Tek fark, bu kibrit kutusu olabildiğince konforlu yapılmış.

Dubai, bana durmadan soru sorduran bir yer. Dünyanın düzenine öylesine müdahale ediyorlar ki şaşıp kalıyorsunuz.

Örneğin dün burada drone’ lar sayesinde bulutlara elektrik yükü vererek, yapay yağmur yağdırdılar. Bunu sürekli yapıyorlarmış. Bulut tohumlama adını verdikleri farklı bir yöntemde kullanıyorlarmış. Bu yapay yağmur, ya doğanın dengesini bozup, kelebek etkisi yaratıyorsa ne olacak? Burada yağdırılan suni yağmur, başka bir yerde kuraklığa veya doğa felaketlerine yol açıyor olabilir mi? diye düşünmeden edemedim.

Bize çocukken doğa olaylarını yönetme görevinin melek Mikail tarafından yerine getirildiği anlatılmıştı. Bu gidişle Mikail işsiz kalacak.

Dubai’ nin her yerinde deniz dolduruluyor. Kafanı nereye çevirsen yeni bir inşaat görüyorsun. Burası gitgide büyüyen bir emirlik.

Dubai emiri çok ileri görüşlü bir adam. Devam eden büyük uzay projeleri var. Uzay mühendisleri burada çok değerli. Yakında bir uzay mahkemesi kurulması planlanıyormuş.

Sanal Dünyaya ve Metaverse’ e de çılgın yatırımlar yapılıyor. Metaverse’ de bir hastane kuruyorlarmış. Hastalar sadece danışmanlık alacak diye yazmışlar. İyi güzelde tahlil, reçete yazma filan nasıl halledecekler bilemiyorum.

Metaverse’ de eczaneye reçetemi götürüp ilacımı alırmışım. Tam ilacımı içeceğim. Aaaaa! gerçek dünyaya döndüm. Ortada ilaç filan yok.

Bu arada 2026 yılında Dünyanın en büyük kumarhanesinin Dubai’ye açılacağını da söylemeden geçemeyeceğim. Bunu duyduğumda bana çok ilginç gelmişti.

Gelelim burada yaşayan Expat’lara. Yerli halkı ve turistler dışındaki herkes expat olarak adlandırılıyor. Hiç kimseye vatandaşlık verilmiyor. İstersen 100 yıl burası için çalış, yaşa yine de Expat’sın. Tutunmaya çalışan çok fazla insan var. Her yolu deniyorlar. Dünyanın dört bir tarafından gelmiş, inşaatlarda çalışan bir sürü gariban insan görüyorsun. Gidecek yerleri olmadığı için burada sıcağın altında kavrularak çalışıyorlar. Bu insanların hepsinin aynı odada kaldığı söyleniyor. Büyük otobüslerle kaldıkları yere götürülüp, getiriliyorlar.

Birazda eğlenceli konulardan bahsedeyim. Arap kadınları çok süslü. Estetik klinikleri yoğun çalışıyor. Dudaklar dolgu, kaşlar, kirpikler, tırnaklar, göğüsler yapılı. Bu kadar çok slikonu ömrümde ilk defa görüyorum.

Şimdi de Dubai’nin en sevdiğim yerinden bahsedeyim. Buraya ”Old Dubai ”diyorlar. Eski binalar, Dubai’ nin tarihi, güzel kahveler, eski tarihi tekneler, ilginç müzeler, Dubai kıyafetleri hepsi burada. Zaten işin içine kahve girince, benim gönlümü kazandı. Diğerleri de ekstra geldi.

Daha anlatacak çok şey olsa da bugünlük benden bu kadar.

Sevgiyle kalın.

KISIK ATEŞTE 50 DERECE

Bugün Dubai’deki 14.günüm. Artık burasıyla ilgili bir şeyler yazabilirim. Uzun süre burada kalacağımı da düşünürsek, Dubai ile ilgili daha pek çok yazı yazacağım.

Dubai’yi nasıl anlatırsın derseniz. Burası bana, küçükken sarı bir örtünün üzerine kurduğum lego şehrini hatırlattı diyebilirim. Legolardan gerçekten güzel ve büyük bir şehir yapmıştım. Bir sürü değişik bina, arabalar, binaların ortasında bir göl bile vardı. Sonra sıkıldım ve arkadaşlarımın değişik oyuncaklarını fark ettim. Lego evlerimle oyuncakları takas etmeye başladım. Düşündüm ki ben istediğim zaman zaten tekrar lego şehrimi kurabilirdim.

Dubai’de deniz doldurulup, harika şeyler yapılmış ve yapılmaya devam ediyor. Bundan 30 yıl öncesine kadar buralar çölmüş. O zamanki fotoğraflarda kocaman çölün ortasında sadece yedi tane bina göze çarpıyor. Bunlardan bir tanesi Toyota binası. Japonların ileri görüşlülüğünü takdir etmemek elde değil. Burada hala en çok kullanılan araç Toyota. Tabii ki buraya çalışmaya gelenler tarafından. Yerli halkı çok zengin onların tercihi paha biçilmez arabalar.

Öncelikle burası EXPAT cenneti, kendi vatandaşları ülke nüfusunun % 20’sini oluşturuyor. Kalanı başka ülkelerden buraya çalışmak için gelmiş insanlar. Bunların %80’i Hintli kalanı Filipin, Sri Lanka, Myanmar gibi yerlerden gelmiş. Çok sayıda da Türk var. Güzel haber burada çalışan Türklerin işlerinin ve hayat standartlarının iyi olması. Yine de burada insan kendini müzik kutusunun içinde dönüp duran balerin gibi hissediyor. Dilerim ilerleyen zamanlarda bu histen kurtulurum.

Hizmet işlerine bakanlar çok güler yüzlü. Sri Lankalı, esmer ,ufacık bıcır bıcır bir garson kızla tanıştım. Adı Kavındı; bahsetmeden geçemeyeceğim. Aynı dili konuşmasak ta bakışımdan ne istediğimi anlıyordu. Elimden gelse yanımda eve götürürdüm. Kısacası sevimliler, çalışkanlar, cin gibiler.

Bunun dışında uzun yıllardır burada yaşayan artık yerleşik olmuş bir kesim var. Bunlar kendi işlerini yapıyor. Paraya ihtiyaçları kalmadığından mı bilinmez. Her şeyi ağırdan alıp, kanınızı kurutuyorlar. Mesela burada emlakçılar deli para kazanıyor. Ama sizi sallamıyorlar. Yardım etmeleri için siz onların peşine düşüyorsunuz. Bize çok yardımcı olan İran’lı dostumuz Shrine’i bu katagoriye dahil etmiyorum.

Doğru düzgün bir yerde oturmak istiyorsanız kiralar çok yüksek. Ev fiyatları da öyle. Buraya yüksek bir maaş garantiniz olmadan gelemezsiniz. Marketlerde yiyecek fiyatları neredeyse Türkiye ile aynı seviyede.

Dubai, size burada kazandığınızı burada harcatmak istiyor. Bu amaçla her şeyin bir üst level ını yapmışlar. Örneğin metro biletinin normal class haricinde gold class, silver class seçenekleri var. Çokta fark etmemekle birlikte, insanın aklını çelip daha çok harcamaya yönlendiriyorlar. Şöyle düşünün özel, daha özel, çok daha özel gibi sonuçta hepsi aynı isimleri farklı.

Bilindiği gibi dünyanın en yüksek binası Burj Kalifa burada, bunun gibi insan eliyle yapılmış pek çok enin burada olduğu söyleniyor. Adamlar resmen para bizde diye yayın yapıyorlar.

Buraya kadar koruduğum ciddiyetimi artık bozuyorum. Burada at sineği gibi üzerinize gelen kargalar var. Hiç böyle karga görmemiştim. Bir edepsizler ki sormayın. Ortada yiyecek bırakmaya görün hemen kapıyorlar. Neredeyse ağzınızdaki lokmayı alacaklar.

Bir Türk kahvesi müptelası olarak, gelir gelmez kendime kahve ısmarladım. Türk kahvesini kakuleli yapıyorlarmış. İlk yudumumu aldım garip geldi. Kuvvetli ve keskin zencefile benzeyen bir tat aldım. Sonraki yudumlarımda ferahladım. Bir daha normal Türk kahvesi içemeyecek kadar sevdim. Şimdi günde iki kez Kakuleli Türk kahvemi içiyorum. Sanırım Dubai’ de hoşuma giden şeylerden biri bu oldu.

Hintliler bu kadar çok olunca, Hint yemeği de fazla ancak ben Hint yemeklerindeki ağır baharat kokusunu çok sevemedim. Bir de burada bir çok yemeğe eklenen kişnişin tadı damak zevkime uymadı. ”Kişnişi yediğinde ya çok seversin, ya da nefret edersin.” diyorlar. Ne yazık ki ben nefret eden kesimde yer alıyorum.

Tuvaletlerdeki duş başlıklı yıkama muslukları da diğer bir ayrıntı. Aman dikkat edin bazıları çok tazyikli oluyor. Bastığınızda üstünüz başınız su içinde kalabiliyor. Tarafımdan yaşanmıştır. Neyse ki hava 50 derece olunca anında kuruyorsunuz.

Dışarısı gündüzleri durulmayacak kadar sıcak oluyor. Haliyle girdiğiniz her yerde klimalar aşırı açık. Geldiğimiz ilk hafta hayatımın gribini oldum. Yattım, süründüm. Burnumun akıntısından tuvalet kağıdına düştüm. Şimdi öksürüğe çevirdi. Hala iyileşemedim. Benden tavsiye buraya grip ilaçlarınız ve antibiyotiğiniz olmadan gelmeyin.

Beni en çok etkileyen bilime ve eğitime çok fazla kaynak ayırıyor olmaları. Daha yeni dünyanın en büyük kütüphanesini yapmışlar. Bende bugün gazetede okudum. Tıp, yapay zeka, enerji konularında çok ciddi çalışmalar yapıyorlar. Dünyanın ilk Yapay Zeka Bakanlığı burada kurulmuş. Eğitim kaliteli, çok iyi üniversiteler var.

Belki anlatacak daha milyon tane şey vardır. Ancak en başta da belirttiğim gibi ben geleli daha 14 gün oldu. Eminim İzleyen günlerde sizlere bir sürü şey anlatacağım. Şimdilik benden bu kadar.

Sevgiyle ve mutlulukla kalın.

This entry was posted on 15 Haziran 2022. 2 Yorum

İNSAN NE İLE YAŞAR?

İnsan, Yaradanın şımarık evladıdır.Böyle diyorum çünkü, Yaradan melekleri,cinleri,hayvanları,bitkileri,türlü türlü organizmayı,kainatı yaratmış,Veee sonra insanlara ”Alın bakalım, bunların hepsini sizin için yarattım.”demiş.İnsanlar ilk başta parmaklarını bile kıpırdatmadan herşeye sahip olmuş.Bizi cennetten kovup,türlü türlü güzelliklerle dolu kocaman bir evren vermiş,Bunun üzerine insanoğlu şımardıkça şımarmış,istedikçe istemiş.Üstüne üstlük birde kapris yapıp hiçbir şeyden tatmin olmamaya başlamış.Üstelik şükretmeyi de unutunca, bu seferde türlü türlü ceza ile insanları kendine getirmeye çalışmış.Neyse ki yarattıklarından hiç vazgeçmemiş.

Burada şunu söyleyebiliriz. Vazgeçmek ve terk etmek insana mahsus bir davranış şeklidir.

Şımarık evlat başlarda sadece almayı biliyormuş.Verilen herşeyi almış.Yetmiyormuş gibi yaradılan herşeyi yemiş.Bitkileri yemiş,hayvanları yemiş.Yeri gelmiş taşı toprağı hatta kendi türünü bile yemiş.(Doymamış, ülkemiz adalarındaki atları bile yemiş :)Şükretmeyi yine unutmuş.Neyse ki Yaradan çok sabırlıymış.

Burada şöyle diyebiliriz.Sabırsızlık insana mahsus bir davranıştır.

İnsanoğlu çoğaldıkça çoğalmış.Bencil ve kıskanç bir varlığa dönmüş.İhtiyaç duyduğundan fazlasını istemeye başlamış.Diğer canlıları düşünmeden tüketmeye, yoketmeye devam etmiş.Bu da yetmemiş.Ben herkesin üstünde olayım.Herkes benim için çalışsın, ben Tanrı gibi olayım demiş.Yaradan insanın kendini ne kadar zavallı duruma düşürdüğünü görüp, düzelmesi için ölümü gözüne sokmuş.Neye sahip olursan ol, en sonunda öleceksin demiş.

Burada da şunu söyleyebiliriz.İnsan hayatta kalma seçimini kendi yapamaz.

İnsan niçin yaşar? İnsan ait olmak için yaşar.Birilerine, bir yerlere ait olma hissiyle doğar .İnsanın çevresindekilere sıkı sıkıya bağlı olması, aslında onun ait olma isteğinden gelir.

Peki insan neyle yaşar? Ünlü yazar Tolstoy”İnsan sevgiyle yaşar.”demiş.

Müslümanlık, sevgi olmadan imanı kabul etmez.”Yaradılanı severim Yaradandan ötürü” der.

İncil’de ”Sevmeyen kişi Tanrı’yı tanımaz.Çünkü Tanrı sevgidir.”der.

Nitekim Tevrat ve Zebur’da da aynı ifadeler geçer. Bütün dinlerin temelinde sevgi vardır.

Burada şunu söyleyebiliriz. İnsan içindeki sevgi bitince yokolur.

Sevgiyle kalın dostlar……

UYSALLAR

Amerika’ ya geleli on altı gün oldu. Ülkeme geri dönmeme çok az kaldı. Haberleri yakından takip edip üzülürken, sizleri biraz olsun olumsuzluklardan uzaklaştırmak istiyorum.

Bir süredir yazamadım.” İlhamımı Türkiye’ de mi bıraktım.” diye ağlanıyordum ki Netflix’ te ”Uysallar” diye bir dizinin fragmanını gördüm. Fragmanı beni gaza getirdi. İlhamım geri geldi.

Dizide yoğun çalışmaktan, yaşamın monotonluğundan içi bayılan bir mimar var. Geceleri evden gizlice kaçıp, Punkçı takılıyor. Fragmanına bayağı güldüm. Aklıma ruhumun kuytu bir köşesinde yaşayan Hard Rock’çı geldi. Umarım dizi de fragmanı kadar başarılı olur.

Hepimiz hayatımızın uzun bir bölümünü bir şeyleri başarmak için çalışarak geçiriyoruz. Nefes almayı unuttuğumuz, kendimizi kaybettiğimiz dönemlerimiz oluyor. Ben böyle bir dönemin ardından, çalışmamın karşılığını alamadığımı düşünüp, üzüntüden bayağı hastalanmıştım. Belirtmeliyim ki her çalışmanın bir karşılığı var. Umduğunuz sonuca götürmese de bize farklı kapılar açıyor.

Sağlığınızı kaybettiğiniz zaman oturup düşünüyorsunuz. Ben ne yapıyorum? Tüm hayatım iş olmuş. Mutlumuyum? Geçmişte beni ne mutlu ederdi? Neyi severdim?

Ben tam da bu aşamada işyerimde ve çevremde mutlu olan insanları incelemeye başladım. Sonra o büyük sırrı keşfettim. Hayatlarında mutlu ve başarılı olan insanların ortak bir noktası vardı. Hepsinin hayatlarında ne olursa olsun vazgeçmedikleri ve sevdikleri hobileri mevcuttu.

Burada eklemeden geçemeyeceğim. Johnny Deep gibi oyuncak bebek biriktirmeye meraklı olup, boş zamanınızda onlarla oynamaktan hoşlanıyor olabilirsiniz. Tamamen sizin seçiminiz. Önemli olan sizi mutlu etmesi.

Benim anladığım, insanın sevdiği hobiyi bulması ve hayatında ona zaman ayırması ruhunu, bedenini ,yaşama sevincini koruyor. Nefes aldırıyor. Kalbinizi besliyor.

Dünyanın en şanslı insanlarının sevdiği hobiyi iş olarak yapan ve bu işten geçinebileceği parayı kazanabilen insanlar olduğunu düşünüyorum. Mutluyum, mutlusun, mutlu olayı bu olsa gerek.

Hobinizi bulma arayışınızdan vazgeçmeyin. Bir tanesi sizin için doğru. Bir sürü kursa gidebilirsiniz; bir çok sporu deneyebilirsiniz. İnsanlar sizinle dalga geçebilir. Tüm bunların hiçbir önemi yok. Sonuç sizi ruhunuzdaki mutluluğa açılan kapıya kavuşturacak. Kendinizi keşfetmenizi sağlayacak.

Sevgiyle kalın,