Archive | Kasım 2021

Edison’da Kimmiş!

Bundan 30 yıl öncesine kadar, okul kitaplarında en büyük mucit Thomas Alva Edison diye okutulurdu. Tesla diye birinin varlığından bile habersizdik.

Edison, bizi modern çağa taşıyan en büyük icatları yapan kişiydi. Ta ki Nikola Tesla’ nın , Edison’ un bulduğu her şeyi hatta çok daha fazlasını önceden bulduğu, ortaya çıkıncaya kadar. Edison, geriden gelen bir taklitçi miydi ? Bu tartışılıyor.

Ama , kablosuz iletişimi, cep telefonlarını, lazer teknolojisini, robotları, uzaktan kontrol sistemlerini, radarı, sayamayacağım binlerce buluşu Tesla’ ya borçluyuz.

Şu anda ne yaşıyoruz. Tesla ‘nın adını sonuna kadar kullanan Elon Musk, Tesla motors otomotiv şirketinin sahibi. İnsansız araçlar üretip, ürettiği araçları, insansız kamyonlarla gideceği yere yolluyor.

Üretim ve sevkiyat sürecinde neredeyse hiç insan kullanılmıyor. İnsanlar sadece bilgisayarlara verilerin girilmesi, kodlama, sürecin yönetilmesi gibi masa başı işlerde görev alıyorlar. Kalan işi robotlar ve yapay zeka hallediyor.

Zamanla süreçte insanlara daha da az ihtiyaç duyulacağı belirtiliyor. Ne kadar az insan, o kadar az hata diye düşünülüyor.

Bizi nasıl bir geleceğin beklediği konusunda endişeliyim. Görünen o ki, vasıflı çalışanlar kodlama ,veri analizi yapacak. Kalanlar, robotların güvenliği ve robotların yapması istenmeyen diğer pis işlerle uğraşacaklar.

Gençler kendini kurtarmak istiyorsa, Veri bilimi , robotik mühendislik, yazılım üzerine kendilerini geliştirmeliler. Yoksa ziyan olacaklar.

Farklı ve tehlikeli bir döneme giriyoruz. Çünkü, bu dönemde artık insana ihtiyaç asgariye iniyor. 65 yaş üzeri ve çağa uyum sağlayamayanlar istenmiyor.

İnsanları düşünmeyen, sadece kendine biçilen görevleri efendileri için yerine getiren kuklalar haline dönüştürmek istiyorlar.

Burada yapmamız gereken, çocukları, gençleri iyi yönlendirmek. Onları beyinlerini yıkayan bilgisayar oyunlarından uzak tutmak. Önümüzde büyük bir mücadele var.

Sevgilerimle,

PASAKLI

Ben evde tüy döken hayvan besleyemeyen bir hayvanseverim. Alerjilerim sağ olsun. Yoksa evim hayvan barınağına dönerdi.

Bir aydır bu çevrede ”Pasaklı” adını verdiğim kara kediyi arıyorum. Eli yüzü, saçı başı darmadağınık, kapkara tüylü, yeşil gözlü, tek gözü yaralı şapşal bir kediydi. Ne zaman sokağa çıksam peşimden koşup, türlü maskaralığı yapar, beni güldürürdü. Sonunda pes edip, veterinere götürmeye, evlat edinmeye karar verdiğim gün kayboldu. Onun yüzümde oluşturduğu gülümsemeyi özledim. ”Ah Pasaklı ah”

Ülkemiz hayvanlar için çok sevimli bir yer sayılmaz. Yoksulluk seviyesinin artmasından mı? Yoksa sapık insanların çoğalmasından mı bilmiyorum. Son zamanlarda hayvanlara karşı eziyet ve nefret arttı. Bir kısım insanlar, zavallıcıklar sesini çıkaramadığından içlerindeki tüm kötülüğü hayvanlara yöneltti.

Dünyada durum ne derseniz? Danimarka’ da hayvanlara cinsel şiddet uygulamanın yani Zoofili’ nin 2015′ e kadar serbest olduğunu ve bununla ilgili yerlerin olduğunu biliyor muydunuz? Ben duyduğumda başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor gibi olmuştu. ( Danimarka, 1973 yılından beri Avrupa Birliği ülkesi ) Ardından Norveç’ te hayvan Genelevi olduğunu ve hayvan evliliğinin yasal hale getirildiğini öğrendim. Yorum bile yapamadım.

Ülkemiz de bu konuda geriden geliyor. Hayvanları koruma kanununa, cinsel istismar suçunun eklemesi 9 Temmuz 2021 yılında yapıldı. Kanuna göre” Hayvanlara cinsel saldırıda bulunan kişiye, 6 aydan 3 yıla kadar hapis ve 100 günden az olmamak üzere adli para cezası öngörülüyor.”

Ben hayvanlara zarar verenleri uyarıyorum. Yakalarsam fena yaparım. Pasaklı’ mı hala arıyorum. Ona zarar vereni bulursam kızılderili işkencesi uygulayacağım. Hiç şakam yoktur. Şimdiden söyleyeyim.

Hayvanlar masum, günahsız varlıklardır. Onları koruyalım. Zarar vereni görürseniz lütfen çekip, Facebook, instagram, YouTube size hangisi uyarsa paylaşalım. Kurtarmamız mümkünse yardım edelim. Bu iğrenç insanları toplumumuzdan uzaklaştıralım.

Sevgiyle kalın,

This entry was posted on 28 Kasım 2021. 1 Yorum

KADINLARI ANLAYAMAYAN ERKEKLER İÇİN

Bugün Semih’ le karşılaştım. Ne zamandır görüşmemiştik. Eskiden ailece görüşürdük. Yanında eşinden farklı bir kadın vardı. Sanki Semih’ i kaçırmamaya çalışıyormuşçasına koluna yapışmıştı. Kadın Semih’ ten baya genç görünüyordu. Ama tabii artık botoks, dolgu, estetik ameliyatlar çok gelişti. İnsan anlayamıyor.

Beni görünce utandı. Hemen kadından kolunu kurtardı.

”Merhaba, nasılsın? Sibel’ den ayrıldın mı?” dedim. Sözler ağzımdan dökülüvermişti.

”Hayır, Sibel geziye gitti.” dedi.

”Sonra konuşuruz.” deyip aceleyle uzaklaştı.

İstemsizce güldüm. ”Toplumumuzda erkeklerin eşlerini aldatması kanıksandı. Artık ne yargılanıyor. Ne de garipseniyor.” diye düşündüm.

Peki kadınlar ne hissediyor? Öncelikle, erkekler gizli yaptıklarını sansalar da kadınlar aldatıldıklarını bilir. Bu konuda kadınları kendimce gruplandırdım:

Çok duygusallar: Bilmek istemedikleri için anlamamış gibi yaparlar. Anladıklarında dev bir demir kasanın altında kalıp, ezileceklerinden korkarlar. El ele yaşlanacakları hayallerinin gerçekleşmeyeceğini bir türlü kabullenmek istemezler. Bu tür acıyı diğerlerinden daha zor atlatır. Hatta üzüntüsünden ölmek deyimi bunlardan çıkmıştır. Her şeye katlanıp, hiç ses çıkarmayan aşırı sabırlı olanda, bu türdeki kadınlardır. Bazen canlarına tak ettiğinde, gözlerine sokula sokula aldatıldıklarında çok aşağılandıklarında, onlarda aldatırlar. Sırf içleri soğusun diye, içlerindeki acıyı başka türlü bastıramayacakları o an geldiğinde karşılarına biri çıkarsa pes ederler.

Bencil ,ben merkezciler: Bu kadınlar kendine çok değer verir. Hayatta en önemli şey ve hayatın merkezi kendileridir. Aldatılmak onlar için şok edicidir. Ama sonuçta karşı tarafın kaybıdır. Dünya erkek doludur. Biri gider. Diğeri gelir. Genelde maddi durumu iyi, işinde başarılı olan gruptur. ”Parayla satın alınamayacak erkek yok.” diye düşünürler. Bunlar için ayrılık acısı en fazla bir haftadır. İkinci hafta zaten yeni sevgili kola takılmıştır. Hatta yaklaşık 1,5 yıl sonra yeniden evlenilmiştir.

Mükemmel emekçiler : Bunlar ”Bu kadar emek verdim. Yetiştirdim büyüttüm. İlmek ilmek dokudum. Bende her şeyi dört dörtlük yaptım. Ev, iş, çocuk her şeyi mükemmel yönettim. Bu seviyeye getirdikten sonra adamı başkasına niye vereyim. Benim emeğim ve fedakarlığımla bu seviyeye geldi.” der. Kalan hayatını evde güvenmediği o insanla cehenneme çevirerek, kendini de cezalandırır. Çünkü bir şeylerin mükemmel olmamasını kendi suçu gibi görmektedir. Tekrar tekrar nerede yanlış yaptığını düşünür.

Kendini değersiz görenler : Bu tür dayak yer. Aldatılır. Küfür yer. Aşağılanır. Kendine hiç değer vermediği için her şeye katlanır. Evliliğinde psikolojik baskıdan intihar eden kesimde budur.

Özgür ruhlu takmayanlar: Zaten aldatıldığını anladığında, o da aldatmaktadır. Yüksek ihtimalle adamın parası vardır. Kendisi de rahattır. Hiç umuru olmaz. ”Hayat yaşamak için var. Herkesin kendi hayatı ben gönlümü eyler. Çatır çatır paraları yerim.” der. Kendini üzmez. Evliliğe devam eder.

Eli ayağı bağlılar : O kadar çok yerden bağlıdır ki, parası yoktur. Gidecek yeri yoktur. Çalışma kabiliyeti yoktur. Çocuklarından bağlıdır. Akrabalarından bağlıdır. Oradan buradan bağlıdır. Çaresizdir kısaca.

Plancılar : Bilir aldatıldığını ama planlamadan ayrılamaz. Akıllı olmalıdır. Ayrılırsa çocuğa ne olacak ? Maddi durumu dengeleyebilecek mi? Evi kim alacak? Para nasıl paylaşılacak? Çocuğu pazar günü kursa kim götürecek? Bunların hepsini düzenlemeden kesinlikle ayrılamam. der. Bu düzenleme bazen 20 yıla kadar uzar. Ne zaman görseniz ayrılacaktır. Ama planladığı şeyleri henüz yapamamıştır.

Yalnızlık fobisi olanlar: Bu kadınların en büyük kabusu yalnız kalmaktır. Yalnız kalmamak için her şeyi göze alabilirler.” Zaten bütün erkekler aynı, benimkisi kötünün iyisi.” diye kendini kandırır. Onları hayatlarını ziyan etmemekten ancak iyi bir psikolog kurtarır.

Amazon savaşçıları : Hele bir aldattığını anlasın. Canından bezdirir. Kökünü kazır. Dünyaya geldiğine pişman eder. İntikamı çok acıdır. Bitirene kadar durmaz. Onu kiminle aldattıysan, onu da bitirir. Kalan hayatını intikam almak için yaşar.

Tüm bunları anlattıktan sonra sevgili kadınlar: aldığınız darbelerde ,hayatta kalmak istiyorsanız, ihtiyacınız olan şey sadece iyi, sadık, her şeyinizi paylaşabildiğiniz dostlarınızın olmasıdır. Bir de arkanıza bakmayın. Önünüze bakın. Hayat gelecek güzel sürprizlerle dolu.

Sevgiyle kalın,

İspanya Büyükelçiliği Mağdurları Buraya!

İzlediğimiz filmlerden, dizilerden mi etkilendik? bilinmez. Yıllardır ailecek İspanya’ ya gitme hayalimiz vardı. Ancak, işlerin yoğunluğu, ailevi durumlar derken bir türlü kısmet olmamıştı.

Nihayet Mart 2020′ de vize, uçak, otel parası ayrıldı. Vizemizi aldık. Tam İspanya’ ya gideceğiz. Haberlerden İspanya’ nın Pandemi nedeniyle giriş çıkışları kapattığını öğrendik. Hemen İspanya Büyükeliği ile yazışma yaptık. Vize işlemlerimizi yapan BLS’ ye gittik. Bize ”Merak etmeyin. Ücretsiz vizeniz yenilenecek.Biz ,size haber vereceğiz.”dediler. İçimiz rahatladı. Sonuçta yazdık. Aradık. Parasını da verdik.

Ben yine de ” Boşta bırakmayayım. Arada bir yoklayayım.” dedim. BLS Spain Visa Ankara’ yı Haziran ayında ziyaret ettim. Vizenizi Aralık sonuna kadar ücretsiz yenileyebilirsiniz. Ancak, vize aldığınız tarihten itibaren İspanya’ya 180 gün içinde gitmelisiniz dediler.Tamam dedim.Yaşasın baharda İspanya’dayım.

Bugün 8 Kasım, ne olur ne olmaz diye yine gittim. Bana ”İspanya Büyükelçiliği fikir değiştirdi.Ağustos sonu itibariyle ücretsiz vize yenilemekten vazgeçti.”denildi. Neden haber vermediniz? dedim. Cevap alamadım.

İspanya Büyükelçiliği’ ne yazdım. Yeniden para vererek yeni vize başvurusu yapmamı istediler. Üstüne de” Vizenizi kullansaydınız. ”dediler. Vizemi kullanamadım ki kapıları kapattınız. ”desem de umurlarında olmadı.

Benim ülkemde bana kazık atıp, dalga geçen İspanya Büyükelçiliği’ne söyleyecek söz bulamıyorum.

Kesinlikle güvenmeyin. Çok dikkatli olun.

Sevgilerimle,

KARA KOYUN

Eski zamanların birinde yoksulların çok yoksul. Zenginlerinde çok zengin olduğu bir şehir varmış.

Ayrıca, bu şehirde zenginlere hiç zarar vermeyen ama fakirleri en zayıf anlarında midesine indiren çirkin mi çirkin, sinsi dev bir sırtlan yaşarmış.

Burada yaşlı bir nine ile dede uzun yıllardır koyunculukla uğraşırlarmış. Ancak, zamanla koyunculuk kar getirmemeye başlamış. Havalar her geçen gün biraz daha soğumuş. Zamanla nine ile dede daha da yaşlanmış. Yaşayabilmek için koyunlarını teker teker satmak zorunda kalmışlar. Geriye bir tek vefakar kara koyunları kalmış. Kara koyunun sütünü satıp zor zahmet geçimlerini sağlarlarmış. Kara koyun evin içinde onlarla beraber yaşarmış.

Her gece sırtlan kapılarına dayanıp,

”Kırarım kapıyı, girerim içeri, yerim dedeyle nineyi” diye bağırıp Kara koyunun hala evde olup olmadığını kontrol edermiş.

Kara koyun,

”Kıramazsın kapıyı, geçemezsin eşiği, yiyemezsin dedeyle nineyi” diye sırtlana karşılık verirmiş.

Gel zaman git zaman yine kara kış gelmiş. Dedeyle ninenin elinde avucunda kalmamış. Sütten gelen para anca yakacağa yetmiş. Açlıktan ölmek üzerelermiş. Kara koyuna üzüntüyle,

” Biz çok çaresiziz. Açlıktan öleceğiz. Seni kesmek zorundayız.” demişler.

Kara koyun,

”Canım ninem, canım dedem tamam kesin ama postumu kapının önüne serin sırtlan benim öldüğümü anlamasın. Ben sizi oradan da korumaya devam ederim.” demiş.

Nine ile dede kara koyunu kesmişler. Etiyle kışı geçirmişler. Postunu da iç kapının önüne sermişler. Kara koyun onları oradan korumaya devam etmiş. Sırtlan, kara koyunun sesini duyduğu için öldüğünü anlamamış.

Gel gelelim tekrar kış gelmiş. Nineyle dedenin yiyecek eti kalmamış. Çaresizlikten bu seferde kara koyunun postunu satmışlar.

Bir gece sırtlan yine kapıya dayanmış. Kara koyunun sesini duyamayınca gittiğini anlamış. Kırmış kapıyı nineyle dedeyi bir lokmada yutmuş.

Bu masalı bana küçükken babaannem anlatırdı. Diyarbakır’ da yaşardı. Masalları da kendi hayal dünyasından yazardı.

”Bana Ülke insanına sahip çıkmadıkça, sırtlanlar insanları daima yer. Kara koyunlarda haksız yere ölürler.” derdi.

Şimdilerde düşünüyorum. Bizim sırtlanlarımız kimler? Kara koyunlarımız kimler? Biz de kara koyunlarımızı öldürüyor muyuz?

Sevgiyle kalın,…..

Fantine’nin Dişleri

Dün yine bir diş tedavisi kabusum vardı. Hislerimi paylaşmadan edemeyeceğim.

Ben dişçiden deliler gibi korkarım. Hatta dişçiye gitmeden önce Google’ dan dişçi korkusu için dua bulmuşluğum vardır.

Dişçim Kürşat bey son derece sakin, ılımlı, sevimli bir insan olmasına rağmen gözüme celladım gibi görünür.

Bunu sadece benim yaşamadığımı biliyorum. Dünyada pek çok insanın benim gibi dentofobisi var. Benimkisi 20 yaşımda uyuşturulmadan yaşadığım kanal tedavisi sonrası başladı. Bir daha da üzerimden atamadım.

Vıctor Hugo’ nun Sefiller kitabının ikinci bölümünde ; Fantine kızı için bütün dişlerini satar. İnsanın içi cız eder. Ben bu romanı lisede okuduğumda yazarın vermek istediği hissi tam anlayamamıştım. Ama şimdi anlıyorum.

Anneler her doğumda bir diş kaybeder. Çünkü bebekler annelerin dişlerinden mineralleri alır. Ama anne çocuğu için sadece bir diş kaybetmez. Bir sürü diş kaybeder.

Anne çocuğu üzülmesin diye dişini sıkar. İşini sevmese de iyi okusun diye dişini sıkar. Eşi problem çıkarınca çocuk zarar görmesin diye dişini sıkar. Sıktığı dişler zamanla kırılır. İnsanı terkeder. Fantine kızı için dişlerini söktürüp satmıştır. Anne en başından dişlerini çocuğu için feda etmiştir.

Dişçi koltuğuna oturduğumda Sefiller romanı daha bir anlamlı geldi.

Hayat sanki sıktığımız dişimiz gibi kendimizi çok sıktığımızda çatırdıyor. Acı verip bir şeyleri kaybetmemize neden oluyor.

Mutlulukla kalın…..